27 Nisan 2012 Cuma

M.Ö' den 2012'ye

Doğduğu gün her şey başlamıştı aslında ve  o yavaş yavaş farkına varıyordu. O gün, dünyaya gözünü açtığı ve ilk ışığı gördüğü o andan itibaren farkına varmalıydı aslında insanoğlu; doğuşun aslında gerçek bir ölüm olduğunun..
Önceleri anlayamadı; duydu ama konuşamadı, gördü ama algılayamadı, anlam veremedi hiçbir şeye. Sonra ilk keşfini yaptı ve tanımaya başladı yavaş yavaş. Anne dedi yüzünü hep gördüğü o kadına ve baba dedi o adama. O seçmemişti ne adını, ne ailesini ne de yaşayacağı o hayatını..

O dediğim ne ayşe, ne de ahmet. O biziz; sensin, benim.. Böyle değil miydik her birimiz, böyle açmadık mı gözlerimizi dünyaya? Gülerken ağlamayı o zaman öğrenmedik mi ya da ağlarken gülmeyi ?
Biz hiçbir şeyi seçmedik, sadece düzeltmeye çalışıyoruz. Doğarken ağlıyormuşuz ya gülmek için çabalıyoruz, daha iyi yaşamaya, daha fazla sahip olmaya ve daha fazlasına.. seçmiyoruz sadece düzeltiyoruz. Sahip olduklarımızı başkalarının sahip olduklarıyla kıyaslayıp, yer değiştirmeye çalışıyoruz. Tıpkı doğduğumuzda olduğu gibi; hiçbir şeyi seçemiyoruz aslında..

Seçmediğimiz ailemizi ilk o zamandan sevmedik mi; o zamanlar sevmedik mi yaşadığımız evimizi, yaşadığımız ülkeyi, şehri? 

Evden çıkıyoruz otobüse biniyoruz, iş yerine geliyoruz asansöre biniyoruz. Lavaboya giriyoruz pisliğimiz kendiliğinden temizleniyor, ellerimizi uzatıyoruz yıkanıyor, uzanıyoruz ellerimizi durulanıyor.. Biz neyi seçiyoruz, hayatımızı mı ya da yaşadıklarımızı mı ? Yoksa doğum gibi o andan itibaren bize sunulmuş olan ne varsa onu mu yaşıyoruz ?
Onu da ben söyleyeyim, biz hiç bir şeyi seçmiyoruz. Aslında ölümden kaçarken, ölüme koşuyoruz..


                                                                                                                       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder